„Şimdi Görünürdeyiz“

23. Juni 2014

Autor*in

lowerclassmag
Gezi’nin etkileri, mücadele, baskı ve işkenceler üzerine. Türkiye’deki LGBTİ mücadelesi hakkında bir röportaj.
yildizSekiz  yıldır LGBTİ hareketi mücadelesinin bir parçası olan, “Yoldaş Ben  İbneyim” kitabının yazarı gazeteci Yıldız Tar ile görüştük. Kendisi  ayrıca KAOS GL (1994 yılında kurulan anarşist yönelimli LGBTİ hakları  örgütü) dergisinin ve internet sitesinin editörlüğünü yürütmekte. Ayrıca  Lambdaistanbul’da (İstanbul valisi 1993 yılında onur yürüyüşünü  yasakladığında kurulmuş olan sosyalist yönelimli LGBTİ hakları örgütü)  da yer almakta.
Yıldız  Gezi ayaklanması sırasında sosyalist bir haber ajansı olan Etkin Haber  Ajansı’nda çalışmaktaydı ve şimdi ise çoğunlukla KAOS GL ile bir arada  hareket ediyor.
KAOS  GL dergisi üç ayda bir basılıyor, 5 liraya satılıyor ve 5000 kişi  tarafından okunuyor. Türkiye’deki LGBTİ hareketinin arşivini oluşturma  çabası içerisindeki internet sitesi ise Türkiye’de LGBTİ topluluğu  hakkında haber yapan ilk ve tek haber sitesi olma özelliğini taşımakta.  Aynı zamanda LGBTİ bireylere karşı işlenen nefret suçlarını da kayıt  altına almakta.

Merhaba Yıldız, bizimle buluştuğun için öncelikle çok teşekkürler.
Asıl ben ilginiz için teşekkür ederim.
KAOS GL kuruluşunun 20. yıldönümünü kutluyor, yani hareketin oldukça geniş bir tarihi var. Bizi hareketin tarihine doğru kısa bir yolculuğa çıkarabilir misin?
Pekâlâ,  belirteceklerim benim kişisel görüşlerim, resmî değil yani. Ben  hareketin 1980 darbesinden önce başladığına inanıyorum çünkü o zamanlar  dahi hâlihazırda örgütlenen ve direnmeye çalışan trans kadınlar vardı.  Darbe sırasında bu trans kadınlara işkenceler yapıldı. Hepimiz devletin  devrimcilerini nasıl bastırdığını ya da Kürtleri nasıl bastırdığını  dinledik ancak hiç kimse trans kadınların hikâyesini bilmiyor. Bu  kişiler sistematik olarak işkence gördüler. Ordu trans kadınları  kedilerle beraber bir çuvala koyup, sonra da kedileri döverek kadının  suratının parçalamalarını sağlamak gibi özel yöntemler kullandı. Diğer  örneklerde ise trans kadınların şehirlerden trenlere doldurularak  uzaklaştırıldıklarını ve kırsal alanda, belki de hayvanlara yem olmaları  için terk edildiklerine şahit olduk. 
Ben Türkiye’deki LGBTİ hareketinin bu direnişle ve trans kadınlara karşı uygulanan bu şiddetle başladığına inanıyorum. 
Resmî  olarak ise Ankara’da KAOS GL, İstanbul’da ise lambdaistanbul lgtbturkeyile  başladı süreç. 1994 yılında ilk olarak dergi yayımlanmaya başladı. O  zamanlar bu dergi yasadışıydı ve şehrin farklı yerlerinde basılıyordu,  evlerde ise kitapların arasına saklanıyordu. Dergi yasallaştıktan sonra  “genel kullanıma uygun değildir ve çocukları olumsuz yönde  etkileyebilir” uyarısıyla yayınlanmaya devam etti. 2008 yılında beri bu  uyarı kullanılmıyor. Geçen sekiz yıl boyunca Ankara’da “Pembe Hayat”,  İstanbul’da İstanbul-LGBT gibi farklı örgütlenmeler kurulmaya başlandı,  tabi ki İzmir ve Diyarbakır’da da. Son beş yılda ise Türkiye ve  Kürdistan’da 30’un üzerinde şehirde LGBTİ örgütlenmeleri oluşturuldu.
Gezi  ile beraber LGBTİ hareketi çok ciddi bir dönüm noktasına şahitlik  ettik, Gezi’den sonra neredeyse her şehir bir LGBTİ örgütü kuruldu, yani  her şehirde gökkuşağı bayrağı taşınıyordu ve o şehirlerde ortaya çıkan  bu hareketler LGBTİ mücadelesi ve kimliği macerasına hız kazandırdı. Pek  çok insan şimdilerde hareketin Gezi ile başladığını söylüyor, bu lâftan  nefret ediyorum çünkü bu doğru değil. Burada hareketin geçmişine dair  çok ciddi şeylerden bahsediyoruz, çok acılar çekildi ve aynı zamanda  “Buradayız!” demek gibi büyük mutluluklar elde edildi.
Gezi sürecin hızlandığı bir dönemdi ama her şeyin başlangıcı değildi.
Gezi hareketin başlangıcı olmamasına karşın çok büyük bir katalizördü, harekete nasıl etkiler yaptı sence?
Hareket  ciddi derecede genişledi, pek çok yeni örgüt kuruldu ve LGBTİ’ler daha  da güçlendi. Ana akım medya içerisinde daha görünür hâle geldi, herkes  şunu fark etmek zorunda kaldı: beğensinler ya da beğenmesinler,  lezbiyenlerin gaylerin, biseksüellerin ve transların burada olduğu  realitesi var! Gezi’ye kadar “Buradayız!”, diyorduk, görünür hâle  gelmeye çalışıyorduk ve Gezi ile beraber hareketin bu aşaması başarılı  bir biçimde tamamlandı. Şu andan itibaren haklarımız ve kurtuluşumuz  için daha radikal bir şekilde mücadele ediyoruz, queer ya da belki de  kendimizi ve dünyayı kurtarmanın anarşist yolu ile. Bu bir sonraki  adımımız.
Ayrıca sana Gezi’de konuşurken kullandığım bir benzetmeyi aktarayım.
Bütün  gruplar etraflarına sanki bir duvar örmüşlerdi, bunu evlere  benzetebiliriz ve bizler de evlerimizden diğer evlere sanki bir  mahalledeymişiz gibi bir pencereden bir diğerine bağırıyorduk.
Gezi  ile beraber bütün duvarları yıktık, bütün bu “evleri” yıktık.  Deneyimlerini ve yaşam tarzlarımızı bütün gruplarla paylaştık, onlar da  kendilerininki bizlerle paylaştılar.
Gezi ayrıca hükümetin LGBT mücadelesi ve LGBTİ bireyler hakkındaki düşünce ve uygulamalarını da değiştirdi mi?
Bunun işaretlerini görüyoruz ancak bu konuda net bir şey söyleyemem.
Gezi’den  önce devletin istenmeyen çocukları gibiydik. Devlet bizi istemiyordu  ancak bu işi onun yerine nefret cinayetleriyle toplum  gerçekleştiriyordu.
Devletin  bizi öldürmesi ya da mücadelemizi yok etmesi gerekmiyordu çünkü  karşımızda inanılmaz bir toplumsal nefret ve nefret cinayetleri gerçeği  vardı. Bizi öldürüyorlardı ve kimse bunu umursamıyordu.
Gezi  sırasında ve Gezi’den sonra devlet LGBTİ hareketinin potansiyelini  gördü ve bizleri savaşması gereken bir hareket olarak belledi. Örneğin şimdi hükümetin LGBTİ hapishanesi  projesi var. Hükümet kafayı yedi ve LGBTİ tutuklular için özel bir  hapishane yapacağını açıkladı. Karışık hapishanelerde LGBTİ’lere karşı  tecavüz ve diğer istenmeyen davranışların vuku bulduğunu ve bunu da  koruma amaçlı yapacaklarını söylüyorlar. Bu bariz bir yalan. Trans  tutuklular hapishane gardiyanları tarafından tecavüze uğruyorlar.  Yoldaşlarımızdan bir tanesi beş farklı hapishanede beş ayrı kere  gardiyanların tecavüzüne uğradı. 70 gün boyunca açlık grevi yaptı ve  ancak tecavüzleri böyle durdurabildi. Şimdi açlık grevini  bitirdi ancak Korsakoff Sendromu’na yakalandı (besin yetersizliğinden  kaynaklanan nörolojik bir bozukluk; semptomları: şiddetli hafıza kaybı  [geçmişe ve ileriye dönük amnezi], hissizlik, konfabülasyon.. [editör  notu]).
Yani  amaç tutukluları korumak değil. Eğer Türkiye hükümeti bir hapishane  yaparsa bunu anlamı “sizi tutuklayacağız!”dır, benzerini aynı zamanda  Kürt hareketi ve sosyalist hareketlerin F-Tipi hapishanelerinde de  görebiliriz. Bizlerde şimdi bu tarz saldırılara karşı hazırlanmaya  çalışıyoruz ancak böylesi bir uygulamayı ne zaman başlatılacakları henüz  belli değil. Bugünlerde Türkiye’de durumlar oldukça rastlantısal.  Marx’ın dediği gibi “katı olan her şey buharlaşır,” bu söz Türkiye’de  gerçeğe dönüşüyor.
Doğru mu biliyorum acaba, LGBTİ tutuklular erkek hapishanelerine gönderiliyor değil mi?
Hayır. Trans kadınlar diğer tutuklulardan tecrit ediliyor ve ne kadınlarla,  ne de erkeklerle beraber kalıyorlar. Eğer eşcinselseniz ve “eşcinselim”  derseniz de aynı tecrit söz konusu. Bir şey demezseniz, hiçbir şey  olmuyor. Şimdi bütün LGBTİ tutukluları tek bir hapishaneye almak istiyorlar. Şimdiki projeleri de bu, herhangi bir detay bilmiyoruz  bu proje hakkında, yeni bir hapishane mi inşa edecekler ya da mevcut  bir hapishaneyi boşaltıp LGBTİ hapishanesi mi yapacaklar, bilmiyoruz.
LGBT hareketi diğer sol örgütler ve hareketler tarafından kabulleniliyor mu ve bu durum Gezi ile değişim gösterdi mi?
lgtbturkBir  anarşist-komünist olarak sosyalist partilerin ve Kürt hareketinin her  zaman bir parçası olmuş olduğumu söylemeliyim. Bu belki de aynı zamanda  benim kişisel tarihim ile ilgili. On yıl önce queer olduğumu  söyleyemiyordum, söylediğim zaman beni örgütümden attılar. Beş yıl kadar  önce Kürt hareketinin ve sosyalist hareketlerin bir koalisyonu olarak  HDK kuruldu ve ben de HDK’nin bir parçası oldum.
Gezi  ile bu durum değişti. Aslında tam da bu konu ile ilgili bir kitap  yazdım ben: “Yoldaş Ben İbneyim” kitabı. Farklı sosyalist partilerin  sözcüleri ve liderleri ile röportajlar yaptım ve onlara, onlar için Gezi  ile neyin değiştiğini sordum. Gezi ile ilintili kimi değişimler oldu  ancak aynı zamanda kimi düşünceler de olduğu gibi kaldı. Temel olarak  LGBTİ mücadelesini önemli bir mücadele olarak kabul ediyorlar ancak bu  konuda ne yapacaklarını bilmiyorlar. Gezi’den önce bu meselesinin bu  kadar önemli olduğunun farkında değillerdi çünkü Türkiye halklarının bu  realiteyi anlayamayacağını düşünüyorlardı ve bir LGBTİ hareketi için de  oldukça erken olduğu görüşündeydiler.
Pek tabii ki Gezi sırasında bu tarz bakış açıları kırıldı.
Bir  diğer yandan ise böyle çok büyük bir aydınlanma ya da homofobiyi kırma  gibi bir durum da olmadı. Devrimci hareketlerde homofobi ve transfobi  mevcut ancak sol hareketin değişmesi için umut da baki. Ayrı sol da,  homojen bir grup değil. Homoseksüelliğin burjuva toplumunun bir  sapkınlığı olduğunu, bir hastalık olarak tedavi edilmesi gerektiğini  söyleyen muhafazakâr gruplar da var, belki şimdi diyeceğim şeyi  kendileri onaylamayacaktır ancak onlar da değişiyorlar. Ayrıca LGBTİ  mücadelesini devrimci anti-kapitalist mücadelenin bir parçası olan gören  kimi gruplar da mevcut. Bu, LGBTİ meselesine sol hareketin bakışının  iki ters ucu.
Peki ya LGBTİ hareketinin toplumsal olarak kabullenilmesi meselesi?
Genel  bir kabullenme yok. Ancak Gezi’den önce insanların bizleri görmemek  gibi bir lüksleri vardı. Şimdi görünür hâle geldiğimizden dolayı bize  yönelik bir tutum takınmak zorundalar, LGBTİ yanlısı ya da karşıtı. Bir  bakıma mesele daha net hâle geldi. Şimdi görünür hâldeyiz. Mücadelemiz  günlük siyasetin ve ana akım medyanın içine girdi ki bu toplumsal  hareket için oldukça önemli bir şey. Bu şu anlama geliyor, artık onlara  tâbi değiliz, konumumuzu kendimiz belirleme şansına sahibiz ve insanlar  da buna bir tepki göstermek zorunda. Bu büyük bir şey, bizim için bir  başarı. 
Bize ayırdığın vakit için çok teşekkürler.
*Yıldız  kendisini ne kadın ne de erkek hissetmediği için, İngilizce yapılan  görüşmemizden kendisinden “it”, yani nötr zamir olarak bahsetmemizi  istedi. 
Schreibe einen Kommentar Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert