Charlie Hebdo olayı ve hayali cemaatler

12. Januar 2015

Autor*in

lowerclassmag
bana timsah gozyaslarinin resmini cizebilir misin abidin?

bana timsah gozyaslarinin resmini cizebilir misin abidin?a

Inanin Paris’teki Charlie Hebdo katliamı için yapılan birlik yürüyüşünde en ön sırada yer alan (ya da öyle yansıtılan) Davutoğlu, Katar başkanı ve Sudi Arabistan diplomatı, Israil başbakanı Netenyahu ve şu an uluslararası ölçekte silah tüccarlığı ve savaş pazarlamacılığı yapan diğer liderleri izlemek kadar mide kaldıran bir şeye raslamadım son zamanlarda. Tüm bu asıl terör ve savaş tüccarlarını ve aynı zamanda dünyada en çok gazeteciyi hapiste tutan ülkenin başbakanı Davutoğlu’nun olduğu bir resmi göstererek ifade özgürlüğünün yüceliğinden ve dokunulamazlığından dem vuran medya ve bunu sorun etmeyen insanlar, dünyanın asıl çelişkisini ve karanlığını oluşturuyorlar sanki. Tüm meselenin ‘ifade özgürlüğü’ gibi muğlak bir kavramın arkasında tartışılıyor olması da başka bir mesele. Sanki, örneğin Türkiye’deki gibi devlet eliyle sürdürülen büyük çaplı sistematik bir sindirme ve ‘çene kapatma’ olayı varmış gibi bir şey anlaşılıyor ifade özgürlüğüne saldırı konuşulup durulurken. Charlie Hebdo saldırısı korkunçtu ve keşke gerçekleşmeseydi. Charlie Hebdo için sokaklara çıkmalı ve bu tür korkunç eylemlerin yanında asla durmayacağımızı haykırmalıyız. Ama nasıl? ‘Ben de Çarliyim’ demek doğru bir yöntem mi?

Charlie Hebdo gerçekten ‘satir’ miydi?

Korkarım değil. Bunu Türkiye’de Muhammed’e hakaretten üzerine soruşturma ve dava açılmış bir insan olarak düşünüyor ve söylüyorum. Farklı görüşlerin sistematik olarak baskılandığı ve sunni müslümanlık dışındaki inanışların azınlık olduğu Türkiye gibi müslüman bir ülkede, bırak olabildiğince aşağılayıcı karikatürleri, muktedirlerin dünya görüşüne ters bir söz söylemek bile sakıncalı. İran, Katar ve Sudi Arabistan’da kırbaç ve idam cezası alabiliyorsunuz mesela, ya da Türkiye’de linç ve hapis cezası ihtimalleri var önünüzde. Yani o kadar ne ucuz, ne de kolay ifade özgürlüğü, egemenlerin istediklerine karşıtsa söyleminiz. Çoğunlukta olmanın getirdiği avantajla, baskı ve propaganda araçlarını kendi lehine çalıştıran sunni müslüman bir ülkede örneğin Alevileri, Kürtleri, Ermenileri aşağılamak daha kolay ve risksiz olacaktı. Oluyor da, hergün nefret söyleminin alasını görmek için Akit’e gitmeye gerek yok, devlet büyüklerimiz hiç çekilip sıkılmadan

Ünlü çizgi romancı Joe Sacco'nun Charlie Hebdo olayı üzerine çizdiği kare

Ünlü çizgi romancı Joe Sacco’nun Charlie Hebdo olayı üzerine çizdiği kare

patavatsızca konuşuyorlar zaten. Siz ise çoğunluğa ve iktidara karşı söylediğiniz her şey için risk almak zorundasınız, zira ertesi gün idam fermanınız verilebilir. Böyle bir ortamda satir (yani hiciv) güçsüzün güçlüye buruk sırıtışıdır. Çoğunluğun ve iktidarın bakışının arkasına sığınıp, varolan basmakalıpları kullanıp pekiştirmeye yönelik kullanılan kalem, benim kahramanlaştıracağım kalem değildir. Örneğin kürtleri ve ermenileri aşağılayan karikatürleriyle tanınan bir dergi, diyelim Gırgır saldırıya uğrasa ‘ben de Gırgırım’ mı diyecektik? Ben demezdim, zira dayanışmanın ifade edilebileceği binlerce yol var, ve biliyorum ki ‘Ben Charlie’yim’ demek tek yöntem, ve hatta iyi bir yöntem değil. Bu ancak çelişkileri eriten, güç dengelerini yok sayan ve dahası toplumda nefreti daha da besleyen bir tutum olabilir ve bunun ötesinde bir perspektif de sunamaz. Şimdi kalkıp Charlie Hebdo tüm dinlere, inançlara eşit mesafe alıyordu diyenleriniz çıkacaktır. Dergi hakkında yeterince inceleme yapan ve karikatür tarayanların dikkatini, özellikle seksist ve azınlıklara karşı aşırı ırkçı sayılabilecek içerik çekecektir. Bir çalışanını örneğin, yazdıklarının anti-semitist olduğu gerekçesiyle Charlie Hebdo yönetimi işten çıkarmıştır, yani her görüşe -karikatür de olsa- aynı derece tolerans göstermedikleri açık. Bunun yanında, başka bir makalenin oldukça yerinde değindiği gibi, tüm grupları –azınlık çoğunluk vs diye- ayrım yapmaksızın aşağılama (bugünlerde yanıltıcı bir şekilde hiciv olarak sunulmasına karşın), korumasız ve sesi cılız olana karşı yapılan bir ayrımcılık değil midir? Hiciv, anlamına özgün bir şekilde asıl güçlüye karşı orantısız bir şekilde kullanıldığı sürece tabuları yıkan ve düşünmeye iten etkili bir silahtır.

Gerçek islam, özgürlük, tolerans, ama!, vs

Bu tür olaylarda, islamla hesaplaşmaya ihtiyaç duymayan ve her seferinde kendini ‘gerçek islam bu değil’ diye ortaya atan seslerin anlamsızlığına ancak ‘aması maması yok, şimdi hepimiz Çarliyiz’ diyen sesler erişebilir. Bu katliamı gerçekten kınadığımızı kanıtlamak için hepimiz Charlie Hebdo içeriğini sahiplenmek zorunda değiliz. Bu ne tolerans, ne de birlikte daha sağlıklı bir toplum yaratmak adına atılacak bir adım, ne de birbirini anlamaya çalışan bir toplum yaratmak adına verilen bir mücadeledir. Çoğunluğu beyaz hristiyanların oluşturduğu bir toplumda, zaten iyice marjinalize olmuş azınlıkları daha da ötekileştirmeyi ifade özgürlüğü çatısı altında tartışmak kanımca samimi değil. Karanlık sulara girdiğimin, ‘’ama’’ diye açıklamalar getirmenin olayı meşrulaştıracağı izlenimi verebileceğinin de farkındayım. Bu katliamı meşrulaştıracak hiçbir şey, hiçbir kelime, hiçbir zemin mümkün değil. Bunun yanında katliamın kan kokusuna üşüşüp toplumun duygusal boşalımını kendini ve ‘özgürlük ve tolerans’ gibi sözde yüce değerlerini aklama serüvenine çevirenleri görmeyen, var olan nefretin hem meşrulaştırılmasından, hem de beslenmesinden pay çıkaracak ve daha fazla baskıya zemin oluşturacak iktidar odaklarını görmezden gelen bakış da bir o kadar yüzeysel ve gerçeklikten kopuktur. Sadece radikal islam yönüne değil, Avrupa’da sağ faşizme yol alan ve yabancı düşmanlığına doğru giderek kalabalıklaşan bindirilmiş kıtaları hepten görmezden gelmek ayrı bir körlüğü imliyor. Bu rahatsızlığın tek hedefinin İslam olmadığı açık, zira Charlie Hebdo katliamının üzerinden daha bir hafta geçmeden istihbarat birimlerinin yetkilerinin artırılması ve göçmenlik politikasınının sıkılaştırılması yönünde gözden geçirilmesi gerektiği tartışmaları dönmeye başladı bile. ‘Ama’ olmasa da, ‘bunun yanında’ları görmemek, duymayı istememek ve dile getirilemeyeceğini savunmak, ifade özgürlüğünden bahseden kişilerin toleransını göstermesinin yanında ‘gönüllü sansür’ mekanizmasının en güzel örneği, ne derseniz deyin.

Emperyalizmden söz etmeyenler köktendincilik hakkında sessiz kalsınlar

Zizek Charlie Hebdo ile ilgili yazdığı ve çoğunlukla mambo jambo yaptığı makalede doğru bir şey söylüyor, ‘liberal demokrasiden söz etmeyenler köktendincilik konusunda da sessiz kalmalılar’. Evet, liberal demokrasi, emperyalizm ve köktendincilik birbirlerini besleyen, birbirini döndüren çarklar. Bunların her birini eşit derecede eleştirmediğimiz, her birinin kurbanları için aynı hassasiyetle sokağa dökülmediğimiz ve toplumda her türlü eşitsizliğin ve adaletsizliğin temelinde yatan sebeplere saldırmadığımız sürece barbarlığa yol alacağımızdan emin olabiliriz. Davutoğlu ve Paris’te yanyana kol kola girdiği savaş tüccarı binimum teröristlere karşı aynı hassasiyetlerle ve sayılarla sokağa dökülmediğimiz sürece ‘terörizm’den bahsetmek, ağzımızda ceset çiğnemek gibi.

– Mibby Mibbilante

Schreibe einen Kommentar Deine E-Mail-Adresse wird nicht veröffentlicht. Erforderliche Felder sind mit * markiert